Çöl - Yavuztan İnam E-Kitap İndir
Anadolu’nun Kadim Diyarlarında Mistik, Dönüştürücü, Büyüleyici Bir Seyahat:
Mardin’in Fotoğrafçı Evlatlarından Diyarbakırlı Astronoma ve Oradan Nemrut’un Sırlarına
Muhteşem Bir Seyahat. Yavuztan İnam ilk kitabı Çöl’de Anadolu’nun Sesinde Kendi Sesini Arıyor. Benliğinin Çölünde Gezen Bir Gezginin Anadolu’nun Yarattığı Kalıcı Seraba Kapılmasının Öyküsüdür Okuyacağınız. Bu Toprakların Unutulmuş fakat Büyüleyici Değerleridir Sizi Çöl’de Karşılayacak Olan.
İnsanın yüzyıllardır üstüne düşündüğü sorular vardır. Bu sorular o denli kıymetlidir ki, felsefe, edebiyat ve sanat bu soruları sorgulayan zihinlerin ürünleriyle var olmuştur. Bu sorular yaşanılan devrin şartlarına ve kültürün çeşitliliğine bakılırsa biçim alır bir çok vakit. Fakat asla değişmemiş ve asla yanıtını bulamamış, binlerce senedir sorgulanmaya devam eden, insanı dönüştürüp ‘iyi’leştiren bir sual, kök duygularımızdan bizlere seslenir. Sual asla değişmese de yanıt o günün idrakiyle devamlı güncellenmekte olduğundan edebiyat insanlık var olduğu sürece devam edecektir.
İşte bu kitap ilk sayfasından son sayfasına dek, kendimize yönelttiğimiz bu en kökten gelen probleminin, en güncel ve en anlaşılır şekilde cevabıdır. İçimizdeki yollar uzun fakat yürümek için ilk adımı atmaya gönüllü olanlar, bakmış olduğu her şeyi görür ve görmüş olduğu her şey de yolculuğunu güzelleştirir. Bu sebepten, umuyorum, içeriye doğru o ilk adımı çoktan atmış olan, atmaya gönüllü olan, atabilmek için cesaret arayan her insanın bir halde önüne çıkar ve ona esin olur.
Funda Dündar (instagram: fufuokur)
Çöl’ün Editörü
“Kırık bir kalbim ve düşüncelerle dolu bir zihnim vardı, sanki ‘ölmüş’tüm. O sırada Anadolu beni çağırmış, “Gel! Konuşacaklarımız var.” demişti. Üzerinden tarih akan topraklar ara sıra yapıyordu böyle şeyler muhakkak! Çağrı ediyordu bizi, görünenin ardındakini görmeye, toprağın fısıldadıklarına kulak vermeye... Dünyayla olan göbek bağımız bizi bu daveti yanıtlamaya mecburi bırakıyordu. Gövde harekete geçiyor, sezgilerimizse bu davette en etkin rehberimiz oluyordu. Açıkçası bizlere söz düşmüyordu bu eylemde. Ve işte ben de Anadolu’nun çağrısını kendimi ona bırakarak yanıtladım, artık olduğum yere ve zamana sığamıyordum. Geçmişte Türkiye’yi, bu toprakları gezmeyi, gezi etmekten bile saymayan ben; tabiri caizse toz toprak içinde kalmış olarak aradım kendimi ülkemin sokaklarında...
Bu yolculukta yüzümü güneşe çevirip aşkın dönüştürücülüğüyle ilerleyerek dağlardan, tepelerden, ovalardan, ırmaklardan, medeniyetlerden geçerek bastığım toprağa ve anlattıklarına teslim oldum. Bu toprakların hikâyeleri, hayatımın doğru zamanında elime aldığım kitaplar ve bana mesajlar ileten tanıdık yüzler; kalbimde açılan yaralara, zihnimde bir semazen şeklinde dönen sorulara büyülü bir karışım misali iyi geldi. Baktığım, girdiğim, çıktığım her yerde kendi yüzümden bir parça görmek bu yolculuğu “eve dönüş yolculuğu” olarak adlandırmamı sağladı. İroni şu ki aslına bakarsak bunun kendime kavuşma yolculuğu olduğunu çok sonrasında duyduğum bir cümleyle sadece anladım.”
"Mardin’deyken, Burhan’a Endülüs’ten başlamış olan bir hikâye anlatmıştım. Sülüklü Han’daki hikâyenin içinde de ‘kedi’ ve beni yakan simya ateşi vardı, hemen hemen terk etmemişti sevda beni... Hem acılarla başa çıkma yöntemlerimiz değil miydi bizi biz meydana getiren? Fakat artık başlangıç noktası Mardin’e taşınmıştı. Bu yeni bir hikâyeydi, aşılması ihtiyaç duyulan bir ‘çöl’ yolculuğuydu ve şimdilik ‘Diyarbakırlı Gökbilimci’un kapısına kadarki kısmını bildiğim hikâyenin adını da ‘uzun ince bir yol’ koymuştum."
Yorum Gönder
0 Yorumlar